2021-05-13
Türk Dış politikasındaki değişimin yarattığı deprem her daim ABD’nin Ermeni Soykırımı konusundaki tavrında etkili olmuştur. Sözde Ermeni soykırımı tasarıları 1975 yılından itibaren Amerikan Temsilciler Meclisi’nin neredeyse her döneminde gündeme gelmiştir. Tasarı farklı şekillerde birkaç kez Meclis’te oylanmış, hatta 1975 ve 1984’te Temsilciler Meclisi Genel Kurulu tarafından da kabul edilmiştir. ABD başkanı Ronald Regan 22 Nisan 1981 tarihli açıklamasında ilk kez 1915 olaylarını Yahudi soykırımını öncesinde yaşanmış bir soykırım olarak tanımlamıştı.
Türkiye’nin bir taraftan haşhaş ekimi yasağını kaldırdığı, diğer taraftan da NATO’ya karşı Kıbrıs Barış Harekâtını gerçekleştirdiği dönemde ABD, Türkleri Soykırımcı ilan ederek Kıbrıs harekatının intikamını almaya yönelik bir girişim gerçekleştirdi. Yani ABD’nin Türkiye’deki üslerinin kapatıldığı ve silah ambargolarının uygulandığı yıllarda gelen bir tepkiydi. Aynı dönemde ASALA terörü örgütü Türkiye karşıtı terör eylemlerini arttırdı. 1979 yılından itibaren ASALA 21 ülkede 39 silahlı, 70 bombalı, toplam 110 silahlı saldırı eylemi gerçekleştirdi ve 42 diplomatımız şehit edildi.
ABD 1915 olaylarıyla ilgili Türkiye ile gerek ticari gerek siyasi ilişkilerinden dolayı dönemsel farklı tutumlar sergiledi. Örneğin, 1915 olaylarının 75. Yıl dönümünde ABD başkanı George Bush 1990 yılında "Trajedik olaylar, katliamlar” olarak tanımladı. Ardından Bill Clinton Ermenistan bağımsız devletinin kurulmasının etkisiyle 1994 yılında "katliam” olarak tanımlamaya devam etti. Clinton 1996-2000 yılları arasında her sene açıklamasında "yüzyılın karanlık anları, korkunç şekilde masum insanların kaybı” olarak tanımladı. ABD başkanı George W. Bush 2001-2008 yılları arasında her yıl bu geleneği "büyük trajedi katliam ve imha” olarak nitelendirirken Obama (2009-2016) "20 yüzyılın en büyük zulümlerinden biri, katliam, tarihin karanlık anlarından biri ve The Meds Yeghern” söylemleri öne çıkarıldı.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türkiye’nin dış politikasında Avrasya ülkeleriyle işbirliğini geliştiren dönüş ‘soykırım sopasını’ yeniden gündeme taşıdı. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıl dönümünde sözde Ermeni soykırımı tasarısını 29 Ekim 2019’da ABD Temsilciler Meclisi tarafından 11’e karşı 405 oyla kabul etmişti.
ABD Temsilciler Meclisinin Türkiye’yi soykırımcı kararını tanımladığı ay Foreign Affairs dergisinde Xi-Putin-Erdoğan’ı otokratik olarak tanımlayarak meselenin bir yol ayrımı meselesi olduğunu ortaya koydu. Ayrıca, 2020 başında yayınlanan RAND raporunda Türkiye’nin yol ayrımında olduğu, 2013 yılından beri dışişleri bakanlığında FETO’dan boşalan yerlere milliyetçi ve Avrasyacı kadroların doldurduğu altı çizilmişti. Bu gelişmeler Joe Biden’ın Türkiye’yi ikinci kez soykırımcı ilan etmesinin taşlarını döşedi. Bazıları bunu ABD’nin Erdoğan’a ahlak tokadı olarak tanımladı.
Washington’da Çakan Şimşeğin Ankara’da Duyulan Gürültüsü
ABD’nin Türkiye’ye dayattığı soykırımcı kimliğin barışması çağrısı HDP’de "Soykırımla yüzleşin” mesajıyla ve CHP’de ise Orhan Sarıbal’ın Dersim’i katliam olarak anması karşılık buldu. CHP, DEVA, İYİ Parti, Gelecek Partisi’nin Biden bildirisine tepkileri ağız birliğiyle Türkiye’nin dış politikasında ABD’den uzaklaşmanın olduğunun altı çizildi. Halbuki muhalefet ABD’nin 1993 yılından beri her sene Türkiye’yi katliamcı ilan ettiği gerçeğine gözlerini kapatıyorlar. Türklerin hem katliamcı hem de otokratik tanımlamasının ardından muhalefetin tamamlaması taşları yerine oturtuyor.
Türkiye’nin 15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra batıdan kopmaya yönelik her hamlesi fırtınanın bulutlarını biriktirdi. ABD’nin Türkiye’yi soykırımcı ilan etmesi uzaktan parlayan bir şimşekti. Söylemin muhalefette karşılığı bulması ise şimşeğin gök gürültüsü. Bütün gürültüler yakında ABD’nin bölgemizde kopartacağı fırtınanın öncesinde geliyor. ABD ise Türkiye’nin yeniden batı rotasına oturtulması için içerden ve dışardan tüm kozlarını oynuyor.
Türkiye’nin Değerli Yalnızlık Saplantısı
Türkiye içerden ve dışardan batı rotasına oturtulmak için tehdit edilirken iktidara akıl verenler ise her ülkeyi tehdit olarak tanımlayarak Türkiye’yi yalnızlık saplantısına saplıyorlar. ABD içerde ve dışarda Türkiye karşıtı en geniş cepheyi örerken Türkiye’nin dış politikasına yön verenler değerli yalnızlığa sığınıyor. Halbuki Türkiye’ye yönelik "otokratik, soykırımcı” tehditlerine Rusya, İran, Çin, Mısır, Suriye gibi ülkelerle ilişkilerini geliştirdiği için karşı kalıyor.
Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’nin mazlumlar cephesini çok net çiziyor. Mustafa Kemal Kurtuluş savaşı sırasında Rus ve İran elçileri şerefine verdiği yemekteki konuşmasında Türkiye’nin yalnız kendi nam ve şerefi için kurtuluş mücadelesi vermediği, bütün mazlum milletler ve doğu için savaştığını belirtiyor. Türkiye’nin doğu milletleriyle birlikte yürüyeceğinin altını da çiziyor. Türkiye ve Asya kaderlerini birleştirdikleri noktada var olabilir. Aksi takdirde mazlumlar coğrafyasında dayanışma ve işbirliği kurulmadan ancak yok olunur.
Orhan Koloğlu ‘Mazlum Millet Devrimleri ve Türk Devrimi’ Çaba Matbaası, s.41